Bugün erkenden kalktım. Yani sabah on bir gibi. Ares baş ucumda sabırla bekliyordu. Sanki uyanmamı istemiyor da, bekleyip sabrıma oynuyor gibiydi. Sonunda göz göze geldik. Kazanan o oldu.
Kalktım. İçlik üstümde, pantolonum yamuk, saçlarım dağınık. Kendimi banyoda yıkamadım ama musluğu açıp suya baktım. Bazen bu da yeterli oluyor.
Ares camın kenarına atladı. Sokakta bir hareket var. Çocuklar top oynuyor. Biri özellikle dikkat çekiyor: kırmızı montlu, elinde çubuk olan, sürekli Ares’e laf atan bir çocuk.
“Pis kedi! Miyavlamayı bile beceremiyorsun!”
Ares gözlerini kısmış, pencereye yapışmış durumda. Kulağını oynatıyor, tüyleri kabarmış. Ben içerden bağırdım:
“Bak o kedi mahalle büyüğüdür, ayağını denk al!”
Çocuk kahkaha attı. Sonra çubuğu bizim pencereye doğru fırlattı. Camı tık diye tıklattı ve kaçtı. O an Ares yerinden fırladı. Kapıya koştu, pençesiyle kapıyı itti. Ben anlamadım önce. Ama sonra onun o çocuktan hesap soracağına emin oldum. Kapıyı açtım, Ares sokağa fırladı. Ben de peşinden tabii, ayağımda terlik, elimde bir tane bayat simit.
Sokağa çıktık. Ares motorların arasından geçti, köşedeki markete doğru döndü. Çocuk hala oradaydı. Ares onu görünce havaya sıçradı. Resmen havada döndü, yere inişi efsane. Çocuk bir çığlık attı, elindeki çubuğu attı ve kaçtı.
Bekir Abi kapının önündeydi. Olanı izledi, sonra bana döndü:
“Bu kedi benden sonra mahallenin en eskisi oldu.”
Ben başımı salladım:
“En delisi de.”
Ares marketin önündeki karton kutuya tırmandı. Oraya oturdu. Güneşe döndü yüzünü. Sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Ben döndüm, eve geldim. Ares yarım saat sonra geldi. Mama kabının önüne geçti, bana baktı.
“Şov bitti, ödülümü ver,” diyordu gözleriyle.
Ben de bir kutu yaş mamayı tabağa döktüm. Yanına da bir dilim beyaz peynir koydum. O özel gün ikramıdır. Ares onu hemen yer, sonra mırıldanarak balkonun köşesine gider. Öyle de yaptı.
Bugün öğrendim ki Ares sadece bir kedi değil. Aynı zamanda bir mahalle efsanesi. Ve ben… ben sadece onun yancısıyım.