Sarhoşadam Günlüğü – 3. Gün: Bekir Abi ve Veresiye Kadere Yazılmışsa

Bugün Ares erkenden uyandırdı beni. Normalde sabahları koluma kıvrılıp uyur, hatta horladığı olur. Ama bu sabah sabırsızdı. Camın önüne atladı, perdeleri pençesiyle çekiştirdi. Gözlerimi açtım, “dışarı çıkmamız lazım” der gibiydi. O bakışı tanırım. O bakışın sonunda ya saksı devrilir, ya komşunun balkonu işgal edilir. Üç saniye sonra ayağa kalkmıştım. İçliğim hâlâ üzerimdeydi ama çorap giymeye üşendim. Gri terlikleri sürüyerek kapıyı açtım.

Sokağa çıktık. Hava ne güneşli ne griydi. Tam bizlik. Mahalledeki köpekler bile Ares’i tanıyor artık. Geçerken bir tanesi havladı ama sonra başını çevirip uzandı kaldırıma. Ares’in itibarı var buralarda. Boşuna “kötü kedi” denmiyor.

Yokuş aşağı yürüdük. Hedef belli: Bekir Abi’nin bakkalı. Kapıdan girer girmez zilden gelen o metalik “çınn” sesi içime kahve gibi oturdu.
“Ahaaa, Sarhoşadam ve kedisi şeref verdiii!”
Bekir Abi’nin sesi her zaman biraz fazla tiyatro gibi. Herkesi tanır, herkese veresiye yazar ama her defasında sanki ilk kez görüyormuşsun gibi davranır.
“Bak bak Ares’e bak! Şunun yürüyüşe bak! Resmen benden cool!”
Ares rafların arasında geziniyor. Kuruyemişlere kafasını sokmaya çalıştı, Bekir Abi çıt demedi. Onun torpili büyük.

Ben tezgaha yanaştım.
“İki rakı, bir beyaz peynir, Ares’e yaş mama… varsa ton balıklısı.”
Bekir Abi gözlüğünü düzeltti, veresiye defterini çıkardı.
“Geçen sefer de ton balıklısı almışsın. Şiir yazmana sebep olmuş. Bugün ne olacak bakalım?”

Gülümsedim. Cebimde para yoktu, o da biliyordu. Ama yazıyordu işte. O defter, mahalledeki çoğu hikâyeden daha kalın. Bir mahallenin içki geçmişi, aşk hikâyeleri, unutulan çay paraları, alınmayan sütler o defterde.

Ares tezgâha atladı. Elini uzatıp küçük bir şeker kutusunu yere itti. Sonra da tezgahın üstünde kendini yere attı. Bekir Abi güldü:
“Bu kedi seni yenecek ha! Vallahi senden daha alfa!”

Poşeti kaptım. Dönüş yolunda Ares önümüze düştü, lider gibi yürüyor. Sanki alışverişi o yapmış gibi bir havası var. Eve vardığımızda tam kapıyı açacaktım ki yukarıdan bir ses:
“O mama paralarıyla kendine tıraş bıçağı alsaydın ya!”
Naciye Teyze… Balkon camını siliyor yine. Ares ona ters ters baktı, ben de usulca kapıyı kapattım.

Eve girince, rakıyı sobanın yanına bıraktım. Ares mamasını yiyordu, ben de balkona çıktım. Birazdan otururuz yine. Kadeh benim elimde, Ares yine kucağımda. Belki şiir yazarım, belki yazmam. Ama Bekir Abi’nin dediği doğru: bazı günler ton balıklı mama bile ilham verir.

Bugünlük bu kadar.
Yarın mı?
Yarın yine aynı masa, ama başka bir hikâye.