Sarhoşadam Günlüğü – 11. Gün: Ares’in İsyanı ve Balkondaki Gözyaşı

Bugün pencereyi açtığımda Ares içeri girmedi. Dışarı çıktı. Merdivenlerden tırıs tırıs indi, bahçeye doğru yöneldi. Gözümle takip ettim ama ses etmedim. Ne bir miyavlama, ne bir pati sesi. Sessizlik giyinmişti yine üzerine. Bu kedinin huyunu bildiğim için peşinden çıkmadım. Ama içimde garip bir huzursuzluk var. Sanki birazdan bir şey olacak.

Balkona çıktım. Sobanın içindeki köz hâlâ sönmemişti. Sobanın üstündeki küçük çaydanlıkta su fokurdamaya başlamıştı. Demlemekle uğraşmadım. Çünkü bugün hiçbir şey demli görünmüyordu. Ne ruhum, ne hayatım.

Ares çalıların arasına girmiş, otların içinde dolaşıyor. Gözüm hâlâ onda. Dudağımda eski bir şarkı:
“Gözlerimde son gece, içimde senle hasret…”
Neden bu şarkı aklıma geldi bilmiyorum ama belki birazdan ağlamam gerekir diye alt yapısını kuruyordur bilinçaltım.

Kapı çaldı.

Bu evde nadiren birileri kapıyı çalar. Genelde ben çalarım ama kimse açmaz. Bugün ise gerçek bir zille irkildim. Açtım. Karşımda Naciye Teyze. Elinde bir poşet.

“Yemek getirdim. Adam gibi ye. Şu kediyi de doğru düzgün besle. Sabah çöpleri eşeliyordu, ayıp sana!”

Ares o an kapının yanına geldi. Kuyruğunu Naciye Teyze’nin bacağına sürttü. Kadın biraz geri çekildi.
“Seninle başka hesaplaşacağız,” dedi. Ares ona sadece gözlerini kısmakla yetindi.

Yemeği alıp teşekkür etmeden kapıyı kapattım. Poşette mercimek çorbası ve iki parça kızarmış ekmek vardı. Ares doğrudan poşetin içine burnunu soktu.
“Dur be,” dedim.
Ama beni dinlemedi.

Bir tabak çıkardım, çorbayı ısıttım. Yanına da bir dilim ekmek. Birlikte sofraya oturduk. O yere, ben sandalyeye. Sanki yıllardır ev arkadaşıyız gibi. Bazen konuşmasak bile her şeyi biliyormuşuz gibi.

Bir ara başını kaldırdı, göz göze geldik. Gözlerinde beni uyandıran o eski ışık vardı. Sonra usulca yere yattı. Sırtını döndü. İşte o an anladım. Ares kırgındı. Bana değil, hayata.

Kapıyı açtım. Balkona çıktım. Gökyüzü griydi. Ellerimi korkuluklara koydum. Bir an, sadece bir an, şöyle düşündüm: “Şu an bir rüzgar esse, beni itse… Ares ağlar mı?”

Tam o anda arkamdan gelen minik pati sesiyle sarsıldım. Ares yanımdaydı. Patisini dizime koydu. Sonra kafasını bacağıma yasladı. Sanki “Bu da geçer be adam” der gibiydi.

İşte o an gözümden bir damla yaş süzüldü. Hiç ses çıkarmadım. Ağlamak değil, boşalmak gibiydi. Hafifleme değil, olduğu yerde çökmek gibi.

Sonra balkondan içeri girdim. Ares sobanın yanına döndü. Ben masaya geçtim. Kalemi elime aldım. Bugün ne yazacağımı bilmiyordum ama defter açıldı.

Ve sadece bir cümle düştü sayfaya:
“Hayat bazen sadece bir patidir omzuna değen.”