Bugün hava sıcaktı. İlk kez pencereyi sabahın erken saatlerinde açtım. Ares pencere pervazına atladı, patilerini cama dayayıp sokaktaki her şeyi inceledi. Sokakta olağan dışı bir durum yoktu ama Ares’in kuyruğu çoktan alarm vermeye başlamıştı.
Ben içerde sobanın yanındaki sandalyede oturuyordum. Elimde yarım kalmış bir yazı. Şöyle bir cümlede takılmışım:
“Bazı sabahlar öyle başlar ki…”
Ve devamı yok. Çünkü o sabah gerçekten öyle başladı.
Bir anda Ares sıçradı. Pencereye atladı ve bağırır gibi bir miyav attı. O an, tam o anda… evin içine bir şey girdi. Uçan, kanatlı ve panik dolu.
Bir güvercin!
Doğruca içeri süzüldü. Ares bir anda mutfağa, ben soba arkasına. Simit elimden fırlamış, defter yere düşmüş. Kuş kanat çırpıyor, duvara çarpıyor, tavana vuruyor, Ares her şeyin peşinde koşturuyor.
“Dur be Ares!” diye bağırıyorum. Ama durmuyor. Kedi içgüdüsü devrede. Tırnaklar dışarıda, gözleri kocaman. Bir süre ben de peşine düştüm. Evin içinde tam teşekküllü bir ‘kedi-kuş-insan’ kovalamacası başlamıştı.
Saksı düştü. Ayla’nın fotoğrafı yine yere geldi. Sobanın üstündeki boş çaydanlık devrildi. Tam bir sahne. Ares koltuğun üstünden zıpladı, güvercin tavana çarptı ve yere düştü. Ben koştum. Ares hamle yapmadan önce araya girdim.
Kuş hâlâ yaşıyordu. Nefes alıyordu ama korkmuştu. Ares patilerini yere bastı, bana baktı.
“Ver onu,” dedi bakışıyla.
Ama vermedim.
“Bu bizimle aynı” dedim. “Kaybolmuş sadece.”
Ares durdu. İlk kez bir şey avlamayı reddetti. Döndü, koltuğun üstüne çıktı ve oradan bana bakmaya başladı. Sanki küsmüştü ama anlamıştı da.
Güvercini pencereye götürdüm. Elleri titreyerek bıraktım. Uçmadı hemen. Pencere kenarına tünedi, dışarıyı seyretti. Sonra yavaşça kanatlandı ve sokağa doğru süzüldü.
Kapattım pencereyi. Derin bir nefes aldım. Ares yanıma geldi. Başını bacağıma yasladı.
Ben bir şey demedim. Sadece sandalyeye oturdum. Elime defteri aldım. Ve şu cümle kendiliğinden döküldü:
“Bazı sabahlar öyle başlar ki…
Evine giren bir kuş sana kendini anlatır.”
O gün yazmadım başka bir şey. Ares mama kabının yanına gitti ama yemedi. Sonra dönüp simidi buldu, bir ısırık aldı. Ben de ona gülümsedim.
İkimiz de biraz değişmiştik o gün.